9 Nisan 2008 Çarşamba

EVLİLİK (EŞİNİZE MUTLAKA OKUYUN YADA OKUTTURUN)

Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters> >ters baktı. Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani> >kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat> >temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu. 'Sapa sağlam adam> >gidip çalışacağına dileniyor, belki benden daha zengindir' diye> >düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, birde sinirlenmişti.> >> >Alaycı bir ses tonuyla:> >> >- Ekmek parası mı istiyorsun ? diye sordu.> >> >- Hayır çikolata parası lazım!> >> >Bülent'in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. Espri yeteneği olan dilencinin> >hali de başka oluyor diye düşündü.> >> >- Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz?> >> >- Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz,> >onu da bulamadıysak aç yatarız.> >> >Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini> >anlayamamıştı.> >> >- Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız?> >> >- Fakirin canı mı olur ki,> >tatlı istesin beyim.> >> >- Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış stendapçı mısın?> >> >- Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü, ona> >çikolata götürmek istiyorum.> >> >- Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla.> >> >- O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz boyunca> >ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka> >çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.> >> >Adamın söyledikleri Bülent'in dikkatini çekmişti. O akşam karısıyla> >kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına da> >binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu> >rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı.> >Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü.> >Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir> >> >şey onu rahatlatmıyordu. Dilenciyle konuşurken biraz kafası> >dağılmıştı.> >'Acaba> >söyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu' diye düşündü.> >> >- Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi?> >> >Bülent'in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, bir nüfus> >cüzdanından başka bir şey çıkmadı.> >> >- Ben dilenci> >değilim. Işim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursam> >yaparım.> >Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş bulamadım.> >> >Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.> >> >- Oturun biraz dertleşelim bari, dedi.> >> >Adam çekingen çekingen oturdu yanına.> >> >- Yokmu eşin dostun, borç alacak akraban?> >> >- Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi> >> >karınlarını doyururlar.> >> >- Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını ?> >> >- Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o benim.> >> >- Hımmmm. Aşk hemde otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü en> >fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun.> >- Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı.> >> >- Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı?> >Söylediklerine> >bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin.> >> >- Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem.> >- Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım. Bende altı yıllık> >evliyim.> >Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim. Sürekli kavga ediyoruz.> >Daha> >iki saat önce kapıyı çarptım çıktım. Evimiz, arabamız, işimiz,> >> >gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz. Senin hiçbir şeyin yok,> >ama mutlusun.> >Para> >mı acaba bizi mutsuz eden?> >> >- Hiçbir şeyim yok mu? Hayır benim her şeyim var. Benim karım her eyim.> >Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı paylaştığım> >insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada? Sizin> >ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir şey> >olan.> >> >- Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım her şeyden şikayet> >ediyor.> >Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?> >> >- Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim. Sen kadın ruhunu hiç> >anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, hergün çeşit çeşit> >yiyecekler yediği için mutlu olmaz.> >Bir kadın, kocasının her şeyi> >olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur.> >> >- Sizin mutluluğunuzun sırrı bumu ?> >> >- Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim için> >ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok mutlu oluyor.> >> >- Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir?> >> >- Küçük kızı severek.> >> >- Küçük kız mı ? Hangi küçük kız> >?> >> >- Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük> >kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutu edersen, o> >kadını da o kadar mutlu edersin.> >> >- Nasıl yani ?> >> >- Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün. Küçük kızlar> >hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını duymaya> >bayılırlar.> >> >Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler. Küçük kızlar> >hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar. Biraz> >şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep duymak isterler.> >Iltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi?> >> >- Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı Aylin. Her akşam> >boynuma sarılır 'babacığım beni ne kadar seviyorsun?' diye sorar.> >Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda 'Baba güzel olmuş muyum?' diye> >sorar durur.> >Güzelsin demem de yetmez ona. ' Harikasın prenses gibi olmuşsun'> >demeliyim.> >Dünyanın en güzel kızı demeliyim.> >> >- Işte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. Ben elli> >yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olurda seksen, doksan> >yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam> >edeceğim. Ona> >'bebeğim' diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. 'Bebeğim bana bir> >çay yapar mısın?' dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu> >görmelisiniz.> >> >- Hiç kavga etmezmisiniz siz?> >> >- Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız. Küsüp> >barışmanın tadı ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar inatçıdır. Onunla> >barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir> >bana.> >> >- Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok onda.> >> >- Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye utanırlar.> >En> >ciddi yada en yaşlı kadının bile o küçük kız mutlaka vardır. Yeter ki> >sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o küçük kızı asla> >aldatma.> >Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep kuşkuyla> >bakar.> >Küçük> >kızlar hem çabuk mutlu olurlar hem de çabuk kırılırlar. Çok narindir> >onlar.> >Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak dokunuşları severler.> >> >- Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim bilmiyorum.> >Bazen işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok yorgun gidiyorum.> >> >- Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek dünyanın en kolay işi.> >> >Çoğu> >zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük kızı mutlu ettiğinde> >karşılığını fazlasıyla alırsın. Artık o seni rahat ettirmek için> >elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu olmayan erkek mutlu> >olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat arkadaşını mutlu> >etmelidir. Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle> >yolculuğa çıksan ne kadar mutlu> >olabilirsin.> >> >- Haklısın da bende bütün gün ailem için çalışıp yoruluyorum.> >> >- Yine para, yine dış sebepler. Evet para önemli ve gerekli ama> >kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar> >verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabi.> >Ama hediyeyle mutlu olmasını bekleme. Hediyenin yanına sevgini> >katmazsan hediyenin bir anlamı yoktur. Benim hiçbir zaman çok param> >olmadı. Günlük kazandım günlük yedik.> >Bazen aç kaldığımız günler oldu. Hiçbir zaman karımın kulaklarına> >altın küpe takamadım ama her zaman aşk sözleri fısıldadım. Hiçbir> >zaman boynuna pırlanta gerdanlık alamadım ama hep öpücüklerle sevdim> >boynunu. Hiçbir zaman ona ipek elbiseler giydiremedim ama kendi> >bedenimle ipek elbise gibi yumuşacık sardım bedenini ve mutlu ettim> >onu.> >> >Adam ayağa kalktı.> >> >- Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder. Sende git evine> >küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde ağlayıp> >duruyordur.> >> >- Bülent de ayağa kalktı. Kuvvetlice elini sıktı.> >> >- Sizi tanıdığıma çok memnun oldum.> >> >Elini bıraktı koluna girdi. Yolun karşısındaki pastaneyi gösterdi.> >> >- Hadi gel eşin için> >şuradan çikolatalı pasta alalım, dedi.> >> >Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına yaş pasta> >götürmenin mutluluğuyla, bin bir teşekkür ederek evinin yolunu tuttu.> >Bülent de pastanenin yanındaki manavdan karısının en sevdiği meyvelerden > >aldı.> >> >Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak masasında oturmuş su> >içiyordu. Bülent hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir tabağa döküp> >yıkadı., sonra eşinin önüne> >koydu.> >> >- Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri, dedi.> >> >Inci hiç konuşmadı.> >> >- Sorsana 'niye' diye.> >> >Inci kızgın kızgın:> >> >- Niye? Diye sordu.> >> >- Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının midesine gidecek, dedi> >gayet ciddi bir ses tonuyla. Inci şaşırmıştı. Bir anda yüzünün> >ifadesi> >yumuşamıştı.> >- Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım.> >- Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin meyveleri alırdın. Benim> >hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın. Aslında bu beklediğim> >istediğim bir şeydi. 'bak senin sevdiğin meyveleri aldım'> >Ama şimdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım, meyve alarak gönlümü> >alamazsın.> >- Özür dilerim seni kırdığım> >için.> >Sonra Bülent yere diz çöktü.> >- Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum senden. Seni delice> >seven bu adamı senden mahrum etme.> >- Bülent yere çömelmiş, boynu bükük bir vaziyette çok komik görünüyordu.> >Inci kıkır kıkır gülmeye başladı.> >- Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi cezalara> >katlanabilecek sin,> >dedi.> >Bülent işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin içinde sakladığı> >küçük kızı gördü.> >Bundan sonra her şey daha farklı olacak diye düşündü.> >Her şey gönlünüzce olsun

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Hello. This post is likeable, and your blog is very interesting, congratulations :-). I will add in my blogroll =). If possible gives a last there on my blog, it is about the Notebook, I hope you enjoy. The address is http://notebooks-brasil.blogspot.com. A hug.